21 Eylül 2013 Cumartesi

TSM'nin Broadway üzerindeki etkileri




Mecazi korkuluklar ve her ne haltsa bilmediğimiz, görmeyişimizi bahane ederek arkamızdan usulca şıpırdıyordu eski, siyah, yamuk yumuk şapkasının altında mısır koçanından yapılma yüzüne vurdukça rüzgar. Korkutmaya çalışıyordu bizi hiç bilmediğimiz korkularıyla..

Embesil..
Bu zamana kadar hayata göğüs gerdiğimizi değil, baktıkça göğsümüzde iki meme ucu görebiliyordu en fazla.
Ve biz en güzel, en bet, en çığırtkan karga sesini çıkarabiliyorduk ona inat.

Korkutamıyordu bizi, çıldırıyordu. Rüzgar vurdukça yüzüne, üzerine oturtulduğu toprağa saplı kazık, onu ileri geri hareket ettirerek, belki de acıların en büyüğünü yaşamasına sebep oluyordu.
Biz kargalaştıkça, canı yanıyordu.

O kendini hep öyle sanıyor, gözünü orada açtığını düşünüyordu.
Bir insan eliyle oturtulmuş olabileceğini hiç düşünmedi o kazığa. Biliyor olsaydı, yediremezdi kendine, oracıkta imana gelip, salavat getirir ve vefatını dilerdi çoktan..

Bırak öyle kalsındı..

Biz ise, bembeyaz teninin güneş gören yerleri kömüre öykünen, kocaman ıslak gözleri yeşil, tatlı ve sempatik bir çocuğun bedeninde yaşayan üç ayrı kişiydik..
Bazen karıştırıyorduk birbirimizi, hangimiz kim oluyorduk, onu kim yapıyorduk, bilmiyorduk bile.. Zaten umursamıyorduk.

Özünde iyi çocuktu, çocukken iyiydi,

Büyüttük onu..

Erkek oldu, çirkin oldu, iyi olmaya, iyi kalmaya çalıştı. O öylesine çalışıyordu ki, bunu kimse görmüyordu bile.. Herkes onun için, ''zeki ama çalışmıyor'' demekle yetindi..

Ne yaparsa yapsın iyi olamadı. Kötülüklerin içinde kala kala, ona artık kötü bir adam olduğunu zannederken aslında iyi olduğunu biz bile itiraf edemedik. Geç kalmıştık. Aslına bakarsan üzgündük de..

Çünkü o kendini kötü sanıyor, kötüymüş gibi davranıyor ve en acısı o ki, kötü hissediyordu..

Ama kötü adam kötü hissetmesi değil, bildiğin kötü. Acı. Elem.

İyi adam, kendi eliyle, kendi canını yakıyordu bizim itiraf edemediğimiz gerçekler yüzünden.

Çok kadınlar sevmişti. Bazı kadınların çok güzel gülümsediğini düşünür, sevdiği kadınların oturduğu koltukların arkasından dökülen saçlarını gizli gizli toplayıp cüzdanında taşıması, bizi hayretlere düşürürdü.

Bize göre saçmalıklar yetiyordu onun bir kadını sevmesi için. Bir nedene, bir açıklamaya, bir dayanağa hiç ihtiyacı yoktu..

Bilmediği bişey vardı ki, biz onu sesli düşünürken duyabiliyorduk.

Geçen gece sigarasını yakmış, yarısı içilmiş rakı bardağı elinde, gökyüzüne bakarak, davudi sesiyle şunları söylüyordu;

-''Onu, yarın hiç olmayacakmış gibi sevdim. Diğerini geçmişime sünger çekip, geleceğimi düşünerek, planlı programlı sevdim. Öbürünü çocukluk aşkımmış, hiç unutmayacakmışım gibi sevdim, unuttum.

O ecnebi kızı hayatımın sonuna kadar beni bir kömür madenine kapatmalarına razı olacak kadar sevdim. Yapacaklarına karşı tek kelime etmeyeceğime dair söz vererek sevdim. Eğer ölürse, ardından ağlamayacağıma dair gözlerinin içine bakarken sözler vererek sevdim. Hala ölmedi, ama ben yine de ağladım.

Bunu ise öylece sevdim. Hayatımda sevdiğim bütün doğru, güzellikleri dünyalara bedel, bir bakışıyla bir yeniçeri ocağını batıracak kadınlara inat, kendime inat sevdim. Hayata dair bir beklentim olmadığı için, artık vazgeçtiğim için, vazgeçtiğim şeyden vazgeçirdiği ve sonra kendinin de ne bok yediğini bilmediği için sevdim. Sövdüm, küfrettim. Salak olduğu için.

Benim en sevdiğim ben onun kötü olmadığını herkese ispatlamaya çalışırken bana en büyük kötülüğü yaptı zamanında. Benim en sevdiğim kendini benim gözlerimin önünde öldürdü. Ama bunun öyle olmadığını, bu sefer kimseye ispat etmek zorunda kalmadan, kendi gözlerimle göreceğim.
Sabrın sonu her zaman selamet olmasa da, felaket olmak zorunda da değil.''


İşte böyle derken hayretler içinde dinliyorduk onu.. Yavaşça mırıldanmaya başladı sevdiği şarkıyı;

-''Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?''

Öyle böyle ama güzel söylüyor, birimiz içerden gazete kağıdı alıp masaya sermiş, diğerimiz kavunu dilimlerken ben de rakı dolduruyordum bardaklara.

Biz ondan çok yanlış yapıyoruz, onun nefesiyle var olduğumuzu unutuyoruz hep. O asla bizi görmedi ve bilmedi ve sonunda kendi kendine ekledi..

- ''Yıldızlar bu akşam çok güzeller. Bazı kadınlar da çok güzeller. Ama hayat bazen çok boktan ve yalnızlık da öyle. Ben de öyleyim. En iyisi ben bu akşam başka bir keyifsiz yalnızın yanına gideyim ve gerekirse beraber ağlayalım. O benim güneşim. Belki ben de ay olurum bu gece ona. Belki geğirince söylenmez bu sefer. Sonra espri falan yapar, dağıtırım buhranı.. Hazırlanayım, geç kalmayalım hiçbir şeye.''



Biz? Biz rakıya devam. Ama biz yiğitliğe bok sürdürüp söyleyemiyoruz ya, biriniz söyleyin lan,

Oğlum sen iyiydin, seni kötü eden bizdik!
Aslında biz de iyiydik, ama keşke üçümüz aynı sarışına aşık olmasaydık.

Allah belanı versin Marilyn..

Vuuusslatııınnn baaaaşşkaaaaaa aaaaleeeeeemm....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder